kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Nisan 2017 Çarşamba

Baharlık Erzak Alışverişi

Sizlere bu yazımda hayatımda ilk defa yaptığım internet alışverişinden bahsedeceğim. Kitaplarımı gidip kitapçıdan dokunarak, kitapların kokusunu içime çekerek alırdım ama bu sefer bir değişikliğe gitmek zorunda kaldım.

Ülkemizde kitap okuma oranlarının hali ortada. Bunu hemen "aman vatandaş okumuyor, cahil" diye bağlamayı yanlış buluyorum çünkü vatandaşın okuyamamasının bir nedeni de kitapların pahalılığı. Kitapların neden pahalı olduğuna dair eminim herkesin bir fikri vardır. Bu fikirler değilde olan şey beni daha çok ilgilendiriyor: Kitap ücretleri.

Aldım elime listeyi bu yıl okumak istediğim kitapları yazdım. Bunları yazdıktan sonra karşıma İdefix'in bahar kampanyası çıktı. Evren işte bir şekilde yazdıklarını, konuştuklarını, düşündüklerini karşına çıkarıyor. İşten dolayı okuma oranımı düşündüm ve haziran ayına kadar okuyacaklarımı yazdım.

İdefix'in bazı yayınevlerinde yüzde yetmiş beşe varan indirimi mevcut. 3 yıl boyunca Kocaeli Kitap Fuarına giden biri olarak internetteki fiyatları çok uygun buldum. İşte bunlar da baharlık erzakım. 

Bu yıl klasik edebiyata döneceğim bir yıl olacak. Klasiklerin o yüzyıllar geçse de geçmeyen büyüsüne kapıldım. İdefix 2 gün içinde sorunsuz bir şekilde kargoyu elime ulaştırdı. Bahar indirimi bitmeden buralara da not bırakmak istedim. Belki sizde bir değişikliğe gitmek istersiniz?

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Yaz Dizisi Romanı

Bazen  kafamızı ağrıtacak filmlerden, kitaplardan, hatta insanlardan kaçmak isteriz. Kütüphanemde sadece isminin etkilenip okumaya başladığım Danıelle Steel'in Yeni  Başlangıçlar romanı da bu şekilde kaçmak isteyenler için bir seçenek olabilir. Okumaya başladıktan sonra ilk işim Danıelle Steel hakkında bilgi toplamak oldu.  Romanları sekiz yüz milyondan satan yazarın dili oldukça basit ve yalın. Roman çoğu yerde o kadar basite indirgenerek anlatılmış ki ilk 50 sayfadan sonra romanın sonunu ön görebiliyorsunuz.

Roman Bill Thomas ve kızı Lily Thomas hayatı üzerinden gidiyor.Lily çocukluğunda beri kayak kaymaktadır ve bir gün kaza yaparak belden aşağısını kullanamaz hale gelir. Tekerlikli sandalye de yaşamaya mahkum olan genç kızın iradesi, azmi ve başarısı yazar tarafında o kadar büyük bir maddi zenginlikle anlatılmış ki o kadar imkan içerisinde insanın başarısız olma ihtimali yok sayılmış.


 Yazar Stell' de anne ve babası boşandıktan sonra babasıyla yaşamış ve  romanındaki sorunsuz baba-kız ilişkisi de sanırım buradan geliyor. Roman içinde geçen büyük büyük markalar, özel jetler, evler oldukça okuyucunun gözüne sokulmuş. Bu romanı okurken Ece Ayhan'ın "İnsan yarası yarasına denk olanı severmiş ancak" sözü aklıma geldi. Romandaki kahramanların duygusal ilişkileri de tam bir "yaraların denk gelmesi" durumu. Evet karakterlerin başına kötü şeyler geliyor ama bunların bir çoğu maddi imkanlar sayesinde atlatılıyor. 

Bu roman aynı bizim İstanbul köşklerinde geçen yaz dizisi gibi. Zengin, iyi ve güçlü bir adamın ve kızının güçlü hikayesi! Sonu ise oldukça klişe bir biçimde bitiyor:"Hayat güzel" . Evet sevgili okuyucum hayat güzel ama ne dizilerdeki ne de bu romandaki gibi kolay değil. Omurilik felçi insanlar için hayatın zorluğu romanda vurgulanıyor evet ama ardından gelen özel hocalar, özel eğitimler... Masalsı desem o da yok. Sanırım hayatın parayla, paranın getirdiği azim, şans ve bir de iyi bir insanın erdemlerini vurgulamak için yazılmış yaz dizisi romanı. Yazın "Yok ben şimdi hiiiiç kafamı yormiiciim" diyorsanız alın okuyun. Ben okudum. Şimdi düşünüyorum pişman mıyım diye? Değilim en azından maddi gücün iyi bir niyet olarak kullanılmasını izledim. Bir de denk düşen yaraları. 

24 Temmuz 2016 Pazar

Karpuz Yiyen Ölümlülere

Dışarıda o kadar kötü şeyler oluyor ki... Türkiye'nin, bizlerin yaşadığı değişimler sokaklarda görülür bir haldeyken ne yapacağımı ve ne düşüneceğimi kestiremediğim bir dönemde Çetin, Ender ve Nihal bana bir nefes oldu.



Çok eski iki arkadaş olan Çetin ve Ender'in arkadaşlarının kardeşi olan Nihal'e aşık olmasıyla başlar Bizim Büyük Çaresizliğimiz. Kitap, aşık olma, yaşam ve hayat üzerine derin tespitler barındırıken Barış Bıçakçı'nın Ankara'sına da şahit oluyoruz. Bu romanı okurken Ender ve Çetin'in Nihal'e olan aşkının altında yatan masumiyeti, çocukluğu ve büyük çaresizliklerini bir film izler gibi izledim. Okuduğum en yalın  romanlardan biri kesinlikle Bizim Büyük Çaresizliğimiz oldu.


"Benim aklım hep o günlerdeydi. Ne olmuştu o günlere? Yaşanan şeylere ne olur Çetin, nerede durur? Hatırlamaya ve belleğe ilişkin eğretilemeler beni kesmiyor. Tozlu tavan arasında girmek, eski bir sandığı açmak, sararmış bir defterin sayfalarını çevirmek falan diyorum, beni kesmiyor. Geçmişimizle bağlantı kurmanın tek yolu hatırlamak mıdır? Başka bir eylem yok mu, olamaz mı?"

Ender'in hatırlamak üzerinde düşünceleri insanı ister istemez geçmişe götürüyor.  Önünden bile geçmek istemeyeceği anılarla yaşarken buluyorsun kendini. 2 yıl sonra anlatmış Ender tüm olanları. 2 yıl önce sevgili okuyucu siz neredeydiniz? Bizler neredeydik?  Sahiden Çetin, yaşanan şeylere ne olur? Hatırlayınca ne olur anılarımıza? Bir gün kayıp mı olur yoksa hep bizimle kalır mı? 

Sonsuzluk... Biz ölümlülerin dünyasında hep bir sonsuz olma hayali yatar. Kimileri sonsuz olmak için yazar. Kimleri müzik besteler. Kimileri resim yapar. Kimileri hayır işlerine adar kendini. Çocuklara yardım eder yetiştirdiği çocuk ondan sonra da adını ansın diye. Kimileri ağaç diker o ağaç ondan sonra onun bir eseri olarak kalsın diye. Kimileri ibadet yapar bir başka dünyada sonsuz mutlu olmak için... "Başlayan ve biten şeyler Çetin, ölümlü olduğumu hissettiriyor bana, ölecekmiş gibi oluyorum" diyerek Ender'in de aslında ne kadar ölümlü olmaktan korktuğuna tanık oluyoruz. Çok acı aslında hayatımızın bir gün bitecek olması. Bu bitişi bilerek yaşamamız ise büyük bir cesaret örneğidir.


Keşke diyorum tüm dünya insanları ölümlü olduğunu bilerek yaşasa.  Belki de her şeyden geri kalan benim bu yazdıklarım, sizin okuduklarınız, izlediğimiz  filmler, diktiğimiz ağaç, yetişmesine katkıda bulunduğumuz çocuklar. Biz insanlar ölümlüyüz be kardeşim ölümlü! 

Kötünün bin bir çeşidine şahit olurken şu günlerde Çetin ve Ender'in hayat anlayışı "Kötü olduğumuzda en fazla susarız biz, birbirimize bakmayız. Karpuz yeriz" tavrı beni bu yazıyı yazmaya itti. 

Bu yazı sinirlendiğinde sessizce karpuz yiyen tüm ölümlülere ithaf edilmiştir. 


15 Şubat 2016 Pazartesi

Tatil Okumaları

Hazır dönem arası tatil diyerek okumaya bir türlü fırsat bulamadığım iki kitabı bitirdim. 



Zülfü Livaneli'nin hemen hemen bir çok kitabını okumuş biri olarak son romanı Konstantiniyye Oteli diğer romanlara göre benim için beklentimin aşağısında kaldı. Romanı okurken İstanbul, eski adıyla Kostantin hakkında bir çok bilgiye sahip oluyorsunuz. Gerek müzik gerek edebiyat gerekse de Gezi Direnişine değinen Livaneli bu kez yıllardır sahip olduğu kültür birikimini okurlarına sunuyor.

Bir gecede İstanbul'da ne olabilir sorusuna sayfalarca şimdiki zaman kahramanlarıyla yanıt ararken geçmişe dönüp Bizans'tan, Osmanlı'dan da yanıtlar alıyor. 

Bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışan Zehra'nın ana karakter olduğu roman akıcı diliyle okuyanların birçok hayata eşlik etmesini sağlıyor. Benim gibi geç kaldıysanız mutlaka bir an önce okuyun.


Diğer bir roman ise Fakat Bu Derin Bir Tutku Müzeyyen. Bu roman sayesinde ilk defa İlhami Algör okuma fırsatım oldu.Seda Mit'in hazırladığı kitabın kapak fotoğrafını çok beğendiğimi söyleyebilirim.

2014 yılında sinemaya da aynı isimle aktarılan roman, öykü yazarı olan kahramanın(kahramanın ismi romanda geçmiyor) ağzından aktarılıyor. Gerek eşyalarla gerek kendi yarattığı kahramanlarla konuşan yazarımız yine bir gün yazarken hikayesinin sonunu yazamaz. Zaten romanın ismi de yazarın karısı Müzeyyen ile hikayesinden bahsettiği zaman ki cümlesinde geçer"Fakat Müzeyyen, bu derin bir tutku". 

Çok kısa bir roman olmasına rağmen İlhami Algör'ün  akıcı ve yaratıcı olan uslubunu sevdim. Romanın sonunu burada yazmayacağım ama o derin tutkunun sonucudur belki her şey kim bilir?